Salı, Ağustos 18, 2009

Dalaman Havaalanı - Toplu Taşıma(ma)cılık







Bir ulkeyi medeni hale getiren en onemli unsurlardan biri de hic kuskusuz toplu tasimaciliktir. Teknolojide dunyadaki tum yenilikleri yakindan takip eden biz, cebimizde en yeni 3G telefonlarla gezmenin havasini yasarken vatandasimizi ve de ulkemize gelen turisti bir noktadan digerine dogru duzgun tasayabilecek alternatifleri sunmaktan aciziz.

Yillardir Datca'ya giderken Ingiltere - Dalaman ucuslarini kullaniyorum. Eger sansimiz varsa ve de benim inis saatime bir ic hat ucagi denk gelmisse yolculari ya Marmaris ya da Fethiye yonune tasiyan Havas otobusune binebiliyoruz. Eger ic hatlarda o saatte inen bir ucak olmamissa tek alternatif taksi. Ben kimsenin emegine, kazancina karsi degilim ancak burada ciddi bir alternatifsizlik, tekellesme ve dayatma soz konusu.

"Begenmiyorsan binme abi?". Oldu binmeyeyim de, ne yapayim? Ortaca'ya yurusem 25 kilometre. Tarladan bir esek bulup da mi gideyim. Su fiyatlara bir bakalim. Mesela Marmaris 140 TL. Benzinin kac para oldugunun farkindayim tabii esnaf kar edecek ama bu ne tur bir hastaliktir ki kimse az kar etmek istemiyor. Bugun benzinin litresine ortalama 3,5 TL dersek, duz hesaptan Marmaris icin bir taksinin harcayacagi ortalama yakit 27 TL'dir. Hadi bunun donusunu de koy. Oldu sana maksimum 54 TL . 140 eksi 54, esittir kar 86 TL.

Gecen yil gecenin 3'unde Dalamana inmistim. Pazarlik sonucsuz kalinca inadim tuttu oturdum bir koseye Havas otobus saatine kadar sabahi etmeye karar verdim. Bu aradada taksileri de gozlemlemeyi ihmal etmiyorum. Gecenin o saatinde yurtdisindan epey bir ucak indi. Ben deyim 800 siz deyin 1000 yolcu... Toplasan 10-11 taksi musteri alabildi. Taksici arkadaslar da bu durumdan hosnut degiller eminim. Biliyorum ki 3-4 aylik sezonda maksimum kazanc saglayip senenin geri kalaninda gecinmek zorundalar ancak gorunen tablo bu; tasima(ma)cilik anlayisinin onlara da yaramadigi. Peki sorumlu kim? Taksici arkadaslara gore valilik. Ulasim konusunda hem yontem hem de fiyatlari bu merci belirliyormus. Eh herseyi devletten bekliyoruz ama madem siz de memnun degilsiniz neden "gik"iniz cikmiyor be arkadas! Bilemiyorum bu bilgi dogruysa valilik de ayip ediyor; hem yolcuyu hem de tasimaciyi magdur ediyor. Aslina bakarsaniz isin ic yuzu eminim taksicilerden alinan yuksek isgal parasidir. Taksici de ne yapsin o parayi odeyebilmek icin koyuyor fahis fiyati.

Bir baska husus da, turistik bolgeye gelen her yolcuya (yerli, yabanci) yolunacak kaz gozuyle bakilmasi. Bakkalinda bufesine, kafesinden lokantasina, taksisinden pazarcisina bu turistik yorelerimizde hep boyle. Alinma gucenme yok. Guneyde tomates mevsiminde koy pazarinda domatese 2 TL koyarsan, o domates degil baska bir sey olur! Tabii o fiyati koyan Mustafa dayiya mi yoksa, "Aaay Mustafa efendi boyle domatesi Ankara'da bu fiyata alamiyoruz, ne kadar ucuz" diyen Safinaz ablaya mi kizmali? Memleketimiz iste boyle ikilemlerle dolu. Tabii kurusuna sahip cikmayan bir ulkeden ne beklenebilir ki?

Konuyu dagittim biraz ama maalesef durum bu. Simdi beklentilere gelelim. Birincisi, en azindan turizm sezonu boyunca ic hat dis hat ayrimi yapilmadan Havas otobusleri tarifeli olarak sefer yapmali. Dalaman, Ortaca, Koycegiz gibi kisa mesafeler icin dolmus seferleri olmali ki, hem bundan yolcu yararlansin hem de yerel dolmuscular da pastadan pay alsin. Hem bu kadarcik bir rekabetin de kimseye zarari olmaz, tersine faydasi olur. Eger taksicilerin dedigi gibi valilik cok yuksek miktarda bir parayi park parasi altinda soforlerden aliyorsa bunu da mantikli bir seviyeye indirmeli. Taksici kardeslerim de akilli dusunup, daha az karla cok surum etmenin yollarini aramali. Boylece hem yerlisi hem yabancisi kendini "enayi" gibi hissetmemis olur.

Toplu tasimacilik, bir yolcuyu yerli yabanci diye ayirmadan cesitli alternatiflerle bir noktadan digerine sistemli tasiyabilmektir. Maalesef, bunu becerememekte ya da becermek istememekte ustayiz. Bu sadece Dalaman havaalani icin degil, ulkemizdeki bir cok nokta icin gecerli. En yeni cep telefonunu kullanmakla, en kalabalik otobus, kamyon filosuna sahip olmakla bu isler maalesef olmuyor. Bireysel dahi olsa arada sesimiz cikmali. Ha diyorsan ki, "Bastiririm parayi istedigim yere giderim", o zaman tez zamanda Isvicre diyorum pasa abi! Saygilar.

Cumartesi, Ağustos 15, 2009

İki Dakika...



Nedir ki hayat dediğin? İki dakika... Gözünü bir kırpmışşın varsın, sonra...

Güvercinler kanattan bir bulut... Haber mi var cennetten? Çatı arasındaki küçük balkonun demirleri arasından uzaklara gitmek istercesine uçuşan keten mor perdeler ve burnuma gelen lavanta kokusu, ki mevsimidir şimdi... Sardunyalar patlamış. Pembe, kırmızı... Yarısı geceye feda edilmiş bir şişe ve yapayalnız bir kadın cama dayamış başını. Ve kapılar, rengarenk, açılıp kapanan ve bir de kilitli olanlar. Yüzler, yüzsüzler... Saçlar, saçsızlar... Gülen gözler, ah o gözler! Çivit mavisi, benim sevdiğiminkiler gibi. Hepsi bir şeyler anlatmak istercesine hayata bakan ya da baktığını sanan ve de bakamayan o güçsüz adamın kör gözleri. Nasır olmuş elleri... Bir müzik sesi, o günler gibi süren iki dakikanın koluna girmiş... Ludovico Einaudi diye fısıldıyor kulağıma ve kayboluyor... Bitirdin beni be arkadaş! Aldın götürdün, hayatı koydun, katladın, çarptın, böldün, kare kökünü söktüre söktüre... Ve de bir isim vermişsin ki bre alçak! Due Tramonti... Hani bilmesem gerçeği, onaltıya bastığım o gün, altında günü bin kez batırdığım boynu bükük çam ağacının gölgesinde sen de varmışsın zannedeceğim.
Hayat bir dakika, iki, üç, dört değil... Hani hiç bitmese... Bol keseden verse...

İnsanlar koşuşturmakta, sarısı, beyazı, zencisi. Uzağı, yakını... Vitrinlerin camındaki yansımalar ve ben öylece, sadece... Hayat nedir ki? İki dakika...



Öyle sabah uyanır uyanmaz yataktan fırlama
Yarım saat erkene kurulsun saatin.
Kedi gibi gerin, ohh ne güzel yine uyandım diye sevin..
Pencerini aç, yagmur da olsa, fırtına da olsa nefes al derin derin... Yüzüne su çarpma, adamakıllı yıka yüzünü serin serin...
Geceden hazır olsun, yarın ne giyeceğin.
Ona harcayacağın vakitte bir dilim ekmek kızart,
Çek kızarmiş ekmek kokusunu içine,
Bak güzelim kahvaltının keyfine.
Ayakkabıların boyalı olsun, kokun mis,
Önce sana güzel gelsin aynadaki siluetin..
Çık evinden neseyle, karşına ilk çıkana gülümse, aydınlık bir gün dile. Sonra koş git işine, dünden, önceki günden,
Hatta daha da eskiden yarim ne kadar işin varsa hepsini tamamla,
Ohhh söyle bir hafifle
Bir güzel kahve ısmarla kendine,
seni mutlu eden sesi duymak için "alo "de
Hiç işin olmasada öğle üzeri dişar çık
Yagmur varsa islan, günes varsa isin, hatta üsü hava soguksa...
Yürü, yürürken sağa sola bak, öylesine değil, görerek bak
Çiçek görürsen kokla,köpek görürsen okşa ,
çocuk görürsen yanağından makas al.
Sonra, şöyle bir düşün, kimler sana yol açtı,
sen çok dar da iken kimler seni ferahlattı,
hani kapını kimsenin çalmadığı günlerde kimler kapını tıklattı?
Ne kadar uzun zamandır aramadın onları değil mi?
Hadi hemen uğrayabilirsen uğra, arayabilirsen ara
Hatırlarını sor, öyle laf olsun diye değil, kucaklar gibi sor..
Bu sadece onların değil, senin de yüreğini ısıtacak,
yüzünde güller açtıracak.
Günün güzeldi degil mi? Akşamın da güzel olsun..
Yemeğin ne olursa olsun, masanda illaki kumaş örtü olsun..
Saklama tabakları, bardakları misafire
Sizden ala misafir mi var bu dünyada
Ailecek kurulun sofraya, öyle acele acele değil,
vazife yapar gibi hiç değil,
Şöyle keyife keyif katar gibi, lezzete lezzet katar gibi,
eksik bıraktıklarını tamamlar gibi tadına var akşamının..
Gece evinde, dostların olsun
Sohbetin yemeğin, kahkahan olsun..
Arkadaşım
hayat bu daha ne olsun?
Ama en önce ve illa ki sağlık olsun!
Can Yücel