Perşembe, Eylül 30, 2004

OXFORD'DA YÜRÜMEK





Woodstock Road ile Banbury Road’un birleştiği noktada kendini usulca gizlemiş St. Giles kilisesinin, üstleri yosun tutmuş boynu bükük mezar taşlarının arasında durmuş, sabah güneşinin ulu ağaçlar arasında yaptığı ışık oyununu seyre dalmışken, yanımdan ordu halinde geçen yabancı turist grubunundan yükselen bir soru ile hayal aleminden çıktım. “Oxford Üniversitesi tam olarak nerede, acaba?”.

Eminim bir çok yabancının bu şehire adım attığında sorduğu ilk soru bu olmuştur. Hiç kuşkusuz Oxfordlular için fazlasıyla alay konusu olan bu sorunun cevabını bilmemek, öyle çok da utanılacak bir durum değildir. Oxford Üniversitesi, Oxford’un bütün caddelerinde, bütün sokaklarında, kısaca her yerdedir. Diğer bir değişle, Oxford Üniversitesi şehrin ta kendisidir. Öyle ki, irili ufaklı 39 fakülte, ya da yerel söyleyişle ‘college’, şehrin muhtelif yerlerine serpilmiştir. Tarihleri 50 ila 600 yıl eskiye dayanan bu ‘college’lerin bazıları kraliyet sarayı kadar şatafatlı ve büyük, bazıları ise emekli öğretmen Mr. Brown’un oturduğu bahçeli ev ile ayırt edilemeyecek kadar mütevazı ve küçüktür.

Dünya’nın bu en ünlü üniversite şehrini gezip görebilmenin, onu anlayabilmenin en keyifli yollarından biri yürümektir. Yürüyüşe başlamak için de en uygun nokta, “Oxford Üniversitesi tam olarak nerede?” sorusunu duyduğum, St. Giles Kilisesi’dir.

St. Giles Caddesi’den güneye doğru yürürken karşımıza ilk çıkan “Martyr’s Memorial” anıtıdır. Anıtı çevreleyen basamaklarda oturmuş, ellerindeki kara kalemle skeç defterine, ülkenin şu anki başbakanının da tozunu yuttuğu “St. John’s College”ın duvarlarını süsleyen aslan figürlerini çizen öğrencilerin arasına karışmak, bir süre için bile olsa Oxfordlu gibi hissetmek güzel bir duygudur. Karşı kaldırıma geçince, Britanya’nın en eski müzesi olarak bilinen ve 1683’de ilk olarak kapılarını ziyaretçilere açan Ashmolean’ın yan duvarları karşımıza çıkar. Duvar boyunca yürüyüp Beaumont Street’e doğru kafamızı uzatınca, tüm asaletiyle Ashmolean Müzesi kendini gösterir.

Ashmolean Müzesi’nin tam karşısında bulunan ve şehrin en prestijli oteli olan Randolph’un şık döşenmiş kafesinden yayılan enfes kurabiye ve kahve kokusunu içimize çeke çeke geçip, şehrin kalbi Cornmarket Street’e geldiğimizde gördüğümüz kalabalık bizi epey şaşırtır. Araç trafiğine kapalı olan bu cadde şehrin alışveriş merkezidir. Modern şehirlerde görmeye alıştığımız çirkin, devasa alışveriş merkezleri olmaksızın da, insanların ihtiyaçlarını karşılayabileceklerini gösteren iyi bir örnektir Cornmarket Street.


Cornnmarket Street’in bitimindeki; tam belirtmek gerekirse Cornmarket Street, Queen’s Street, St. Aldate’s Street ve High Street’in keşiştiği dörtyol ağzındaki, yabancı öğrenci kalabalığının sebebini anlamak için başımızı biraz kaldırıp gökyüzüne doğru bakmak gerekir. Kale burcu gibi yükselen kule ‘Carfax Tower’dır ve herkes için en kolay buluşma noktasıdır. Kale burcuna benzettik, ama esas olarak bu yapı 13. yüzyılda inşa edilen St. Martin’s Kilisesi’nin kalıntısıdır. 99 basamaklık bir tırmanış sonrasında, Oxford’u tepeden görmek için en ideal yerdesiniz! “Güneş yok, hava yine yağmurlu” diye sıkıntı etmeyin, her hava koşulunda Oxford’u tepeden görmek etkileyicidir.

Cornmarket Street’ten hiç sapmadan aşağıya doğru yürümeye devam edersek St. Aldate’s Street’e geliriz. Sokak lambalarının şık direklerine asılılı, rengarenk çiçeklerle bezenmiş saksılar nedense en çok bu caddede dikkatimizi çeker. Çiçeklere dalıp da, sol tarafımızdaki dar Blue Boar Street’in köşesine saklanmış, Oxford Müzesi’ni kaçırmamalı!

St. Aldate’s Street’in başlangıcından beri gözümüze takılan, yüksek, etkileyici çan kulesi tabii ki, üniversitenin en ünlü okulu ‘Christ Church’e ait ‘Tom Tower’dır. Her gece saat dokuzu beş gece ‘Tom Tower’ın çanı 101 kez çalar. 101 kere çalınan çanın esprisi, zamanında burada okuyan 101 öğrenciye publardan yatakhanelere dönme vakitlerinin geldiğini haber vermektir. Christ Church’ün kocaman avlusunda, çevremizdeki mimari güzelliği seyrederek gezerken buranın bize hiç de yabancı gelmediğini düşünürüz. Bu düşünce tamamen doğrudur çünkü Harry Potter filminin çekimlerinin bir kısmı bu avluda gerçekleştirilmiştir. Bu sebeple, Christ Church’ün avlusu Disneyland’ı aratmayacak kadar kalabalıktır.

Yeri gelmişken söyleyelim, Oxford’un ünü ve ünlüleri Oxford Üniversitesi ve Harry Potter ile sınırlı değildir. Çocukluğumuzun masalı ‘Alice Harikalar Diyarında’nın yazarı Lewis Carroll Oxfordlu’dur ve masaldaki fantastik yerlerin ilhan kaynağı da elbette Oxford’dur. ‘Yüzüklerin Efendisi’ kitabının yazarı Tolkein de bu şehirdendir ve ailesi hala Oxford’da yaşar. Burma’nın yılmaz demokrasi ve özgürlükler savunucusu Aung San Suu Kyi’de bir dönem Oxford’da yaşamıştır. Ünlü müzik grubu Radiohead’in solisti Thom Yorke, ‘Mr. Bean’ olarak tanınan Rowan Atkinson, ‘Virgin Atlantic’in sahibi Richard Branson, ya da polisiye yazarı Colin Dexter ile kendinizi aynı kaldırımda yürürken bulursanız şaşırmayın!

Oxford’un en etkileyici sokakları High Street ile Broad Street arasındaki bölgededir. Bu sokaklarda bir süre için kaybolmak gerekir. Neredeyse her binanın dış yüzeyinde bulunan ilginç yüz kabartmaları, insana tiyatro sahnesindeymiş hissini verir. Özellikle, Brasenose College’ın koca burunlu yüz kabartmaları görülmelidir. Ara sokaklardaki zamanda yolculuk Radcliffe Square’deki büyük oval, kubbeli, küçük pencereli yapı ile pekişir. Bu meydanın Broad Street’e açılan köşesinde, 1610 yılından beri ülkede basılan bütün kitapların birer kopyasının bulunduğu Bodleian Kütüphanesi vardır. Kütüphanenin büyük avlusuna girince, her tarafta insanın karşısına çıkan ve üzerlerinde ‘Filozofi Okulu’ ya da ‘Metafizik Okulu’ yazan gizemli kapılar insanı heyecanlandırır.


Tarihin içine dalan insanların çoğu Oxford’un günlük hayatına ışık vuran iki noktayı atlarlar. Bunlardan birincisi, High Street’in başında, sol kolda gizlenmiş kapalı çarşıdır. Sıradışı dükkanlarla bezenmiş bu çarşı, Cornmarket Street’in klasik alışveriş havasından çok farklıdır ve insana farklı alternatifler sunar. Ayrıca çarşıda, soluklanmak için çok keyifli kafeler mevcuttur. İkinci gözden kaçan nokta, St. Aldate’s Street’in en sonunda, Thames Nehri’nin üstündeki Folly Köprüsü’dür. Köprünün üzerinden bakıldığında, ince uzun onlarca kayığın bir sopanın yardımıyla nehir tabanından itilerek ilerlediği görülür. Oxfordlular için vazgeçilmez olan ve ‘punting’ denen bu keyifli aktivite aynı zamanda Oxford’un ‘country’ havasını yaşamak için de iyi bir fırsattır.

Gün turuncuya döndüğünde ayaklarınız yorgun, ama yüreğiniz huzur doludur. Folly Köprüsü’nün ayağındaki pub’da oturmuş, Thames Nehri’nin dingin sularına dalmış soğuk ‘ale’ biranızı yudumlarken, bu şehrin havasını solumuş, sizin gibi sokaklarını arşınlamış filozofların, yazarların, şairlerin, bilim adamlarının, sanatçıların ruhları gökyüzünde uçuşur. Sokak lambaları yavaş yavaş yanmaya başlayıp, elele yürüyen sevgililerin akisleri suya düştüğünde Oscar Wilde’a hak verirsiniz: “Oxford aşkın başkentidir”.



OXFORD REHBERİ

İklim:

Oxford’un en keyifli mevsimleri ilkbahar, yaz ve sonbahardır. Gün içinde yaşanan dört mevsim sebebiyle şemsiye ve sweatshirt’ünüzün her zaman yanınızda bulunmasında fayda vardır.

Para:

Önceden ‘pound’ alıp gitmek avantajlıdır. Bankaların ve döviz bürolarının büyük bir bölümü döviz işlemlerinde komisyon almaktalar.

Nasıl gidilir?

THY ve British Airways’in Londra’ya hergün birden fazla seferi mevcut. Heathrow Havaalanın’dan Oxfrod’a, 24 saat hizmet veren, ‘Oxford Tube’ veya ‘National Express’ otobüsleri ile 1 saatlik rahat bir yolculuk yaparak ulaşabilirsiniz.

Vize:

İngiltere için vize almak gerekiyor. Schengen vizesi ile ülkeye girilemiyor.

Nerede kalınır?

Viktorya tarzı döşenmiş, şık butik otellerden, ‘bed&breakfast’a kadar her bütçeye uygun konaklama yelpazesi bulunan Oxford’dan bazı öneriler:
The Old Personage - 17. yüzyıl’ın havasını yaşamak isteyenlere lüks bir seçenek,
http://www.oldparsonage-hotel.co.uk/, tel.+ (44) 1865 310210.
The Randolph – Şehrin tam merkezinde üst sınıf bir otel, tel. + (44) 870 4008200.
Cotswold Lodge Hotel -
http://www.cotswoldlodgehotel.co.uk/, tel. + (44) 1865 556088.
The Old Bank –
http://www.oldbank-hotel.co.uk/, tel. + (44) 1865 700599.
The Galaxie Hotel – tel. + (44) 1865 515688.
Marlborough House Hotel – tel. + (44) 1865 515329.
Ryan’s Guest House – “Hem ucuz, hem de rahat olsun” diyenler için... tel. + (44) 1865 554886.

Nerede yenir?

Dünya’nın bütün mutfakları Oxford’da buluşmuş sanki. Asya mutfağı sevenler için onlarca iyi seçenek var. Özellikle Hint mutfağını seviyorsanız, doğru yerdesiniz. Saffron: İngiltere’deki en iyi 30 restoran sıralamasına girmeyi başarmış. Hint ve Fransız mutfağı’dan seçenekler sunuyor. 204-206 Banbury Rd. Gee’s: İngiliz yemeklerini denemek için, şık ve huzurlu bir mekan. 61 Banbury Rd. Kazbar: Kuzey Afrika yemekleri sunuyor. Çok popüler ve fiyatları uygun. 25-27 Cowley Rd. Frevd: Mekan eski bir neo-klasik kilisenin içinde. Lezzetli pizzaları ve iyi bir şarap menüsü var. Walton Str. Edamame: Geleneksel Japon mutfağından güzel örnekler sunuyor. 15 Holywell Str. Aquavitae: Thames Nehri’nin kıyısında, Folly Köprüsü’nün hemen yanında, klas bir İtalyan lokantası. 1 Folly Bridge.

AKLINIZDA BULUNSUN

Çarşambaları Gloucester Green’de kurulan pazarı kaçırmayın.
Thames nehrinde ‘punting’ keyfini yaşayın. Folly Köprüsü, ya da Magdalen Köprüsü’nün hemen yanından punting turu ayarlamak mümkün.
Oxford’un en eski kafesi olan Queens Lane’de muhakkak kahve için.
Sadece Oxford’un ‘pub’larında, belli günler oynanan ‘Aunt Sally’ oyununu muhakkak izleyin.
Bisikletle dost bir şehirde olduğunuzu unutmayın. Durmayın, bir bisiklet kiralayın.
Sheldonian Tiyatrosu’nda klasik müzik keyfini yaşayın.
Oxford aynı zamanda parklar şehridir. University Park’da yürümenin tadını çıkarın.
Hayır kurumlarının (charity shops) dükkanlarından alışveriş edin. Hiç aklınıza gelmeyecek antikalar ya da eskiler ile karşılaşabilirsiniz.