Bir sehirde yasamak ile o sehri yasamak... Bu ikisi de gecerli degil benim icin. Ne Londra'da yasiyorum, ne de Londra'yi! Bir sehir ki, her gun kostebek gibi diplerinde dolastigim ve kimi zaman da hic olmadik sokaklarinda kendimi buldugum, ama aksam coktugunde de tekrar uzaklastigim, geride biraktigim...
Londra deyince insanin aklina gelen iki sey: Yagmur ve grilik. Hani bu biraz da butun Turklerin biyikli olmasi gerektigine inanan insanlarin yargisi gibi. Oysa ki, sular idaresi son iki yildir Londra'ya dusen yagmur oraninin Istanbul, hatta Roma'dan az oldugunu soyluyor. "Londra gri mi?" sorusuna cevap aramak mi, yoksa bu soruyu sormak mi daha abes, bilmek zor. Londra her seyden once yesil. Ve tabii ki, biraz beyaz, biraz siyah, biraz sari, biraz kizil, biraz kumral...
Dunyadaki her buyuk sehrin birden fazla yuzu vardir. Londra'nin belki de bin yuzu var. Insan hangi yuze inanacagini, hangisini "ah iste bu!" diye kabul edecegini kavrayamiyor. St. James Park metro istasyonunun merdiveninde sizi onden buyur eden "zarif" yuzu mu; Halloway Road'da, size calinti mallar satmaya calisan "dusmus" yuzu mu; Covent Garden'da akrobatik hareketler yaparak bahsis bekleyen "cambaz" yuzu mu; Soho'daki "namussuz" yuzu mu? Cik cikabilirsen bu sehrin icinden.
Londra'da can sikici bir gunun ortasinda, ac bir yuregi doyurmak ne kadar onemliyse, ac olan karni da doyurmak o kadar elzem! Hava yapmis dergilerin tavsiye sayfalarinda cici cici kizlarin, "posh" ablalarin shiraz'larini yudumlarken cekilmis fotograflari ile suslu mekanlari bosverin. Kafasi bozulmus bir beyne en iyi terapi salas, kirik dokuk, daginik, duzensiz ve albenisiz bir mekana girip duyulari tekrar hayata dondurmektir. Namussuz Soho'nun Piccadilly'ye bakan hareketli sokaklarindan gecerken, Gerrard Street boyunca siralanmis Cin lokantalarinin en alcagi "Crispy Duck"'dir. Kapidan iceri girince Hong Kong mafyasinin eline dusmussunuz hissi veren bu mekanda en iyi masalar elindeki bicagi ile kizarmis ordeklerin arasina dalmis ahciya yakin olanlardir. Gozleriniz, Londra'ya daha bu sabah Kawloon'dan gelmis gibi duran ahcinin hunerlerini izlerken, akliniz 5 pound'a siparis ettiginiz deniz mahsullu noodle corbasindadir. Karsinizda duran ahcinin siparis ettiginiz yemegi yapmiyor olusu sizi umutsuzluga suruklememeli cunku bu adam sadece kizarmis ordeklerden sorumludur. Kisa bir sure sonra 3 kisiyi rahatlikla doyurabilecek kadar buyuk bir kase irisinin icine gomulmus bir halde kendinizi bulmaniz ve bezmiz duyulariniz bir iki saniyede tekrar hayata donmesi isten bile degildir. Londra'da hayat "Crispy Duck" gibi yerlerde saklidir. Hangi yuzu aramak istiyorsaniz sehir karsiniza o yuzle cikar, ister Tokyo'da olun, ister Londra'da...
Londra deyince insanin aklina gelen iki sey: Yagmur ve grilik. Hani bu biraz da butun Turklerin biyikli olmasi gerektigine inanan insanlarin yargisi gibi. Oysa ki, sular idaresi son iki yildir Londra'ya dusen yagmur oraninin Istanbul, hatta Roma'dan az oldugunu soyluyor. "Londra gri mi?" sorusuna cevap aramak mi, yoksa bu soruyu sormak mi daha abes, bilmek zor. Londra her seyden once yesil. Ve tabii ki, biraz beyaz, biraz siyah, biraz sari, biraz kizil, biraz kumral...
Dunyadaki her buyuk sehrin birden fazla yuzu vardir. Londra'nin belki de bin yuzu var. Insan hangi yuze inanacagini, hangisini "ah iste bu!" diye kabul edecegini kavrayamiyor. St. James Park metro istasyonunun merdiveninde sizi onden buyur eden "zarif" yuzu mu; Halloway Road'da, size calinti mallar satmaya calisan "dusmus" yuzu mu; Covent Garden'da akrobatik hareketler yaparak bahsis bekleyen "cambaz" yuzu mu; Soho'daki "namussuz" yuzu mu? Cik cikabilirsen bu sehrin icinden.
Londra'da can sikici bir gunun ortasinda, ac bir yuregi doyurmak ne kadar onemliyse, ac olan karni da doyurmak o kadar elzem! Hava yapmis dergilerin tavsiye sayfalarinda cici cici kizlarin, "posh" ablalarin shiraz'larini yudumlarken cekilmis fotograflari ile suslu mekanlari bosverin. Kafasi bozulmus bir beyne en iyi terapi salas, kirik dokuk, daginik, duzensiz ve albenisiz bir mekana girip duyulari tekrar hayata dondurmektir. Namussuz Soho'nun Piccadilly'ye bakan hareketli sokaklarindan gecerken, Gerrard Street boyunca siralanmis Cin lokantalarinin en alcagi "Crispy Duck"'dir. Kapidan iceri girince Hong Kong mafyasinin eline dusmussunuz hissi veren bu mekanda en iyi masalar elindeki bicagi ile kizarmis ordeklerin arasina dalmis ahciya yakin olanlardir. Gozleriniz, Londra'ya daha bu sabah Kawloon'dan gelmis gibi duran ahcinin hunerlerini izlerken, akliniz 5 pound'a siparis ettiginiz deniz mahsullu noodle corbasindadir. Karsinizda duran ahcinin siparis ettiginiz yemegi yapmiyor olusu sizi umutsuzluga suruklememeli cunku bu adam sadece kizarmis ordeklerden sorumludur. Kisa bir sure sonra 3 kisiyi rahatlikla doyurabilecek kadar buyuk bir kase irisinin icine gomulmus bir halde kendinizi bulmaniz ve bezmiz duyulariniz bir iki saniyede tekrar hayata donmesi isten bile degildir. Londra'da hayat "Crispy Duck" gibi yerlerde saklidir. Hangi yuzu aramak istiyorsaniz sehir karsiniza o yuzle cikar, ister Tokyo'da olun, ister Londra'da...