Salı, Ocak 26, 2010

Gözümden İngiltere: Neye Niyet Neye Kısmet?



'Ada'da her gün bir yaşıma daha giriyorum. Bu hızla gidersem herhalde kısa sürede 180-200'ü bulacağım. Kimi zaman şaşkınlığımı anlatmaya kelimeler yetmiyor. Buna kültür farklılığı mı dersiniz yoksa kültür şoku mu bilemem! Ben 13 yıldır körle yatıyorum ve kısmen şaşı oldum ama bazı günler sanki bu ülkeye dün sabah ayak basmışım gibi geliyor! Peki gerçekten bu ülkeye yeni ayak basanlar! Onlara acımalı mı, yoksa çok eğlenecekleri için sevinmeli mi?
Her yıl olduğu gibi bu sene de aile ve de arkadaşlar arasında Noel hediye limitini 10 pound olarak belirledik. İşin güzel tarafı, hediye alınacak kişi ihtiyacı olan neyse onu söyledi de herkes o adamı yoran hediye arama kabusundan kurtuldu, alışveris nispeten kolaylaştı. Adını ifşa ederek kendisini uluslararası topluma malzeme etmek istemediğim, hediye alacağım arkadaşımla aramızda geçen muhabbet epey ilginçti...! Bu sohbetin, bloglarını keyifle takip ettiğim seyyah Dr. Bora Bilgin'in (http://www.benbugunbunuogrendim.blogspot.com/), çok hoşuna gideceğinden kuşkum yok!
- Selam T! Söyle bakalım sene sana ne alacağız?
- İki adet Sure marka deodorant... ikisi 5 pound eder zaten... Bir de hmmm...
-Söyle söyle çekinme, 10 poundu geçersek de canın sağolsun, alırız.
- Peki ama gülme... İki kutu da Anusol lütfen.
Yüzüne gülmedim elbette. Hepimizin hemoroid sorunu yaşaması normal ama Noel hediyesi olarak hemoroid kremi almak komik oluyor tabii. Bütün ciddiyetimi takınarak...
- Olur böyle sorunlar dert etme, bana da askerde olmuştu.
Diyebildim hafif bir tebessüm ile.
- Yok canım hemoroid olmadım. Gözüm için istiyorum.
Türkçe konuşuyor olsaydık dil sürtçmesi yorumlayacağım ama gözün İngilizcesi karışıklık yaratacak cinsten bir kelime değil.
- Eh peki...
Cümlesi ağzımdan çıkınca, bizim arkadaş açıklama ihtiyacı hissetti.
- Anusol şişmiş göz altı torbalarına çok iyi geliyor. Kılcal damarlar zımba gibi oluyor, sürdükten kısa bir süre sonra şiş miş kalmıyor!
İngiltere'de trafik neden tersten diye bir daha sormamaya yemin ettirtecek cinsten bir durum. 'Vay be' dedim içimden 'Neye Niyet Neye Kısmet!!!!'
Vallahi ben bizzat denemedim. Hiç öyle sorular sorarak beni taciz etmeyin. Tabii kuşku yok ki aranızdan deneyecekler olabilir, orası beni hiç ilgilendirmediği gibi gözünüze gelebilecek herhangi bir zarardan da sorumluluk kabul etmem!
Hazır konu oraya gelmişken, Can Yücel'i de anmadan geçemeyeceğim.
Yazılarında 'göt' kelimesini açık açık kullandığı için mahkemeye verilen Can Yücel, mahkemedeki sözlü savunmasını 'Ne diyeyim hakim bey? Bizim köyde göte göt derler' diye bitirir, ancak öncesinde bir de fıkra anlatır mahkemede. (Can Yücel bu davadan beraat etmiştir).
Bir köyde ateşli bir hasta vardır, kasabaya doktora götürürler hastayı köylüler. Koca devletin koca doktoruna... Doktor biraz aksidir, köylüler de kendisinden çekinirler. Doktor hastaya fitil yazar ve köye döndükleri gibi hastaya fitili anüsten vermelerini söyler köylülere.

Köylüler tabi ' Tamam doktor bey' deyip köye giderler. Köydeki herkese sorarlar, en bilgelere bile, ama kimse anüs ne demektir bilemez. Bu nedenle bir türlü ilacı da veremezler hastaya. Hastanın durumu da gitgide kötüleşmektedir.
Bunun üzerine köylü, doktora, koca devletin koca doktoruna telefon etmeye karar verir ama kimse buna yanaşmaz. Ne cüret değil mi doktoru arayacak bir köylü.

Neyse durumun vahameti üzerine muhtar aramayı kabul eder. Bütün köylü toplanır santrale, muhtar arar, 'Biz ne yapacağımızı bilemedik doktor bey' falan der. Karşıdan doktor bir şeyler söyler. Muhtar döner arkasına: 'Makattan verin dedi doktor' der. Yine tüm köye sorarlar, komşu köylere birilerini yollayıp sordururlar falan ama makat ne bilen yoktur yine.

Hasta ise gitti gidecek, ateşler içinde kıvranıyor bayağı. İhtiyar meclisi toplanır. Son çare, doktorun bir kez daha aranmasına karar verilir. Yine kimse aramak istemez doktoru. Nihayetinde yine biri kandırılır, telefonun başına geçer, ama bir yandan söylenmektedir: 'Çok kızacak doktor, çok! ' diye.
Sonunda telefonu açar, durumu anlatır, doktor bir şeyler söyler yine. Telefondaki köylü, yüzü allak bullak, arkasını döner: 'Ben çok kızacak demiştim size; gö.... sokun dedi'.

Perşembe, Ocak 07, 2010

Bahanemiz Oğlan...

Bloglarını yazısız bırakmayan yazarlara gıpta ediyorum. Ben maalesef "ayda bir"den öteye gidemedim. Bu sefer araya oğlan girdi. Bahanem sağlam. Bu sebeple "nereye kayboldu bu adam?" diye düşünenler böylece umarım beni anlayışla karşılarlar.

Ana İngiliz, baba da Türk olunca iki isim verdik. Daniel Paşa... Çoğu arkadaşım şaka ediyorum zannetti. Etmediğimi gören "öyle isim mi olur!" dedi. Bal gibi olur. Mustafa Kemal Paşa, İsmet Paşa, Hasan Paşa var da bizim ki Paşa olunca "olmaz". Olur olur... Ben de böylece paşa babası oluyorum. Tabii oğlan askere gidince çok eğlenecek, o kesin!

Paşa Bey izin verdiğinde yazacağım söz. Sırada bir Mısır yazısı var. Sonra bir dolma kalem... 2010'da İngiltere'ye ilişkin ilginç anılarımı da karalayacağım. Yakında görüşmek üzere!