Cuma, Haziran 20, 2008

Dünya'nın Diğer Ucu: Cape Town







Cocuk sahibi olanlar, yeni katilimcinin ekibe dahil olusu ile hayatin 180 derece degistigini soylerlerdi. Hakliymislar. Gecmiste 50 litrelik bir sirt cantasina iki kisi sigar, dag, orman, col demeden gezerdik. Simdi birakin bir bavulu, iki bavula bile sigamayacagini dusundugum, yatagin uzerinde oylece duran esya yiginina agzim acik bir bicimde bakiyorum. Bebek bezi: Gunduz icin ayri, gece icin ayri, ha bir de yuzerse diye alinan ozel sizdirmayani… Hem de her biri en az 30’luk paketlerde. Islak mendiller, renk renk tulumlar, battaniyesi, kazagi, usurse diye montu, kotu, botu, sandaleti, portatif yatagi, carsafi… Yok yok bitmedi; kitabi, oyuncak bebegi, sikilirsa diye yedegi… Cocuk ne yiyecek; yol icin sutu, meyvesi, krakeri, katkisiz organik mamasi… Merak edene soyleyeyim goc falan etmiyoruz, sadece iki haftaligina Etiyopya’ya degil Guney Afrika’ya gidiyoruz.



Sonunda yoldayiz. Yoldayiz dedim ama oyle kolay is degil dunyanin bir ucundan digerine kisacik surede gitmek. Hem oyle her zaman da ucuz olmuyor. Bu sebeple direkt ucus yerine Turk Hava Yollari ile Istanbul aktarmali gidiyoruz. Londra Istanbul 4 saat, bir de rotar ile oldu mu, al sana 6… THY bu rotarlari hep ben ucarken yapiyor, aksilikler hep beni buluyor nedense. Ucakta aldi bizi bir telas. Cape Town ucagi bizi beklemeden kalkarsa, o zaman giden vakte mi yanarsin, kim bilir kac gun sonra kalkacak ucakta yer bulma organizasyonuyla mi bunalirsin Tanri bilir! Neyse ucakta bizim gibi ayni ucaga yetisecek 30 yolcu varmis, is boyle olunca rahatladik. Yine de Istanbul’da kisa dahi olsa aktarma esnasinda free-shop’tan Guney Afrika’daki ese dosta bir iki kutu lokum, biraz Turk kahvesi ve de nar eksisi almayi planliyorduk. Hem bizim kuzu da biraz kosturur enerjisini harcardi. Kismet degilmis. Gecenin bir yarisi 30 kisilik enternasyonel yolcu grubu esliginde bir kapidan digerine depar atarak Cape Town’a kalkan ucaga kendimizi nasil attik ben de bilmiyorum. Yavruyu bos buldugumuz koltuklarin birine, duserse kafa goz yarmasin diye iyice saglama alip yatirdik. Biz de koltularimiza kivrildik. Kafa biraz sersem oldu tabii. Yeni bir cografyaya gitmenin heyecani ile hayal alemine daldim. Gozler kapandi… Gece karanliginda bir ara uyandim ve isil isil parlayan mehtabi bulutsuz bir gecede Nil Nehri’nin sularinda bana el sallarken buldum. Muhtemelen Misir’in guneyindeyiz, ya da coktan Sudan havasahasi icinde… Ucsuz bucaksiz bir karanligin icinde, milyonlarca yil uzakliktaymis gibi duran yildizlar misali parlayan belli belirsiz sehir isiklari da bir sure sonra gorunmez oldu ve Afrika, o “kara” Afrika hosgeldin dedi.




Sabahin ilk isiklari… Tanzanya uzerindeyiz, kimi yer yesil kimi yer corak. Mugabe’nin tepe taklat ettigi ulke Zimbabwe altimizda uzayip gidiyor. Kim bilir kac yuz kisi bugun G. Afrika sinirini gecmek icin ugrasacak ve Guney Afrika’daki 5 milyonluk kacak Zimbabweli nufusu daha da cogalacak? O meshur Kruger Milli Parki G.Afrika’nin kuzey eyaleti sinirlari icinde olsa da sasirtici bicimde ucaktan gorunen ilk manzara corak, hatta col gibi. Ucagimiz bir sure sonra Johannesburg’a dogru alcalmaya basliyor. Sehri saran teneke evleri yalayip geciyoruz ve tekerlekler yaklasik 9 saat sonunda yere degiyor. Ne yazik ki, ucaktan cikmak yok! Bir grup yolcuyu indirdikten ve de temizlikcilerin hizli bir bicimde ayaklarimizin cevresinde gezdirdikleri elektrik supurgelerini hayretle izledikten sonra, Airbus A330 homurdanarak piste cikiyor ve Afrika’nin en guney ucu Cape Town’a yol veriyor.

Cate Town’a yaklastikca daglar, vadiler ve aralara serpistirilmis uzum baglari… Etkileyici bir goruntu var. Atlantik Okyanusu, Umit Burnu, adi gibi bir masayi andiran “Table Mountain”, sehrin uzerinde danseden bulutlar… Cografya ve Tarih hocalarimiz Serap ve Gunseli hanimlar aklima geliyor. Bartolomeu Dias ve Vasco da Gama’yi kimbilir kac kez dinledik onlardan…

Afrika’nin en uc noktasinda kurulmus 4.5 milyonluk Cape Town ilk kesfedildigi gunden bu yana, dogal kaynaklari ve de iklimi ile bir cok farkli kulturleri icine cekmis. Her ne kadar Umit Burnu’nun kesfedilisi 1497 olsa da, bolgeye Avrupalilarin gercek anlamda ilk yerlesimi 1652 Dutch East Company’nin Cape Town’u Asya ticaret yolu uzerinde onemli bir liman olarak benimsemesi ile baslamis. Hollandalilar limanin kurulus asamasinda is gucunu karsilayabilmek icin Endonezya, Malezya ve de Madagaskar’dan gruplar halinde koleleri Cape Town’a getirmisler. Napolyon Savaslari’ndan yenik cikan Hollanda Asya’daki somurgelerinin kontrolunu Buyuk Britanya Kralligi’na birakmak zorunda kalmis. Ingilizlerin Asya’daki somurgelerinden gelen Hint nufusu ile Cape Town 19.yy’da dunyanin butun renklerini ve de seslerini barindiran bir kent halini almis. Bu renk cumbusu maalesef yine insanoglunun kibir ve hirsina yenik dusmus ve Guney Afrika en karanlik gunlerini 1948’den sonra “Apertheid” (irksal ayrim) donemi ile yasamaya baslamis. Amacimiz tarih ve política dersi vermek degil ama Apertheid’in 11 Subat 1990’da Mandela’nin hapisten saliverilisinden bir kac saat sonra Belediye Sarayi’nda halka yaptigi konusma ile sonlandigini belirtmekte fayda var.



Politikayi bir kenara birakalim. Yeni bir cografyaya gidince ilk yapilmasi gereken kalacak bir yer teminidir. Kimileri bunu onceden ayarlar (ki vaktiniz kisitli ise bu secenek vakit kaybetmemek acisindan iyidir), kimi de kalacagi yeri bizzat gormek ister ve de biraz dolasarak sonunda icine sineni secer. Cape Town gibi turistik bir sehirde konaklama icin bir suru alternatif var. Bana sorarsaniz sehrín her daim en hareketli ve de en guvenli olan eski liman bolgesi Waterfront cevresini tercih etmeniz en akillica olacaktir. Guvenlik diye bosuna demiyorum cunku son uc dort yildir gasp ve hirsizlik Cape Town’da dahil olmak uzere ulkedeki en buyuk sorun. Burada maksat paranoya yaratmak degil, sadece uyari… Tabii yazarin burada okuyucuya Waterfront’u onerirken kendinin sehrín ic bolgelerinde Strand Caddesi uzerindeki Fountain Hotel’de kalmasi celiski gibi gozukse de, bu tamamen ekonomik sebeplerdendir cunku yazarin butcesi Waterfront cevresindeki “posh” otellere yetmemistir. Posh degiliz kardesim, hic diliniz yormayin.

Guney yarimkure sonbaharini yasarken herkes gibi bizim aklimizda da bag bozumu ve sarap bolgesi var. Ancak bir taraftan da gozumuz Table Mountain’da cunku sehri tepeden kusbakisi bakan bu ilginc dagda hava degisimi o kadar hizli oluyor ki yerlilerin degisiyle “gunesi ve bulutsuz havayi gordun mu Masa Dagi’na hemen cikacaksin”… Ancak biz toparlanana kadar cappucino kopugu gibi bir bulut kutlesi dagin tepesine sapka misali konup tum teleferik seferlerini iptal ettiriyor. Uzerine bir de dogudan esen ve insanin yuzunun her an gerilmesine sebep olan sert ruzgar eklenince ancak dagin etegine kadar cikabiliyoruz. Cok dert etmemeli cunku Masa Dagi’nin dogu yamaclarindan asagiya inince Malaylarin yasadigi, gokkusagi gibi rengarenk boyanmis evlerle kapli Bo-Kaap bolgesi Cape Town’un Asyali yuzunu gostermek icin hazir bekliyor. Bu semt bana sorarsaniz sehrin en fotojenik mekanlardan biri. Bir de Malezyalilarin “mee” dedikleri noodle”lara merakli iseniz burada midenizi bayram edecek…



Sarap bolgesi Cape Town’un kuzey batisina dusen uc ana sehir cevresinde yogunlasmis; Paarl, Stellenbosch ve Franschhoek. Bu uc sehir de Afrikaan, yani bir baksa degisle Dutch kokenlilerin cogunlukta oldugu bolgeler. Yani kara Afrika’nin buralarda pek bir kara hali yok! Pinotage Guney Afrika’nin has saraplarinin cekildigi uzum cinsi. Ilk sarap ureticileri bakmislar tek basina hic bir uzum turu iklime adapte olamiyor, binbir ugras sonrasinda Pino Noir ile bizim Carignan olarak bildigimiz iki uzum turunu asilayarak Pinotage’i ortaya cikarmislar. Eger fume ve alkolu yuksek sarap seviyorsaniz dogru yerdesiniz.

Cape Town olmazsa olmaz gorulmesi gereken bir yer daha var; o da hic kuskusuz Umit Burnu’nun bulundugu Cape Peninsula. Denize doğru uzanan kayalık bir burun olan Ümit Burnu denizden yaklaşık 245 metre yüksekte. Afrika'nın en güneydeki noktası olduğu yaygın kanı olmakla birlikte, kıtanın gerçek güney ucu Ümit Burnu'nun 160 km güneydoğusundaki
Agulhas Burnu'dur (Cape Agulhas). Cografya sinavinda hocanizi etkilemek istiyorsaniz buyurunuz; Ümit Burnu 34 21'26" S, 18°28 25" E koordinatları üzerindedir.

Cape Peninsula’yi gezmenin en ucuz ve en kolay yolu araba kiralamak. Eger tersten akan trafikte (Ingilizler kizmasin ama ben buna “wrong side of the road” diyorum) direksiyon basina gecmek sizin icin sorun degilse, tur firmalarinin yalapsap yaptigi bu parkuru araba ile arzu ettiginiz gibi her yol ve patikaya girerek daha keyifli ve de heyecanli hale getirebilirsiniz. Araba kira lama fiyatlari sasirtici derecede ucuz. Eger isi biliyorsaniz ve de buyuk saglayicilara pabuc birakmaya niyetli degilseniz gunlugu 40-50 YTL civarinda kiralik araba bulmaniz zor degil. Tabii, 1.2 litre motora razi olacaksiniz o ayri.

Umit Burnu ve cevresi tum corakligina ragmen inanilmaz etkileyici. Iki engin okyanusun birbirine tosladigi noktaya bakinca yuzyillar onceki teknoloji ile nasil olmus da bu bu yollardan ticaret gemileri gidip gelmis diye agziniz acik dusunuyorsunuz. Dev dalgalar sarp kayalara carpip kopukler sacarken diger tarafta da insanin neredeyse ayaklarini yerden kesecek kadar guclu, hic kesilmeden esen bir ruzgar… Bir de cevrenizde yemek bulurum umuduyla cirit atan Babun maymunlari… Aman dikkat, Babunlarin cevresinde elinizde yiyecek icecek ile dolasmayin, bizim Istanbul’daki kapkaccilari cebinden cikaracak derecede eskiya ruhlari var! Yarimadayi cevreleyen issiz koylarda penguen ve de fok suruleri insana National Geographics televizyon kanalinda sunuculuk yapiyor hissini tattiracak cinsten. Foklara dalmisken arkanizda devekuslarinin olup olmadigini da ara ara kontrol edin cunku bu ucamayan kus irileri adam haklamada oldukca iyi hunere sahipler!

Okyanus Cape Town’nin her kosesinde hayatin bir parcasi. Hava guzel diye heyecana kapilip kendinizi Atlantigin sularina atmanizla cikmaniz bir olabilir. Neden derseniz soguk su akintisi sebebi ile yilin buyuk bir bolumunde Atlantigin su sicakligi ortalamasi 12 C’yi gecmiyor. O zaman giderim su sicakligi 20 derece civarinda olan Hint Okyanusu’na atlarim derseniz, denize girdiginiz kumsalin kopekbaligi agi ile cevrili olup olmadigini sorun derim? Eh sizin Jaws olarak filmini seyrettiginiz beyaz buyuk kopekbaliklari Guney Afrika’da bu filmi kostumsuz oynuyorlar!

Guney Afrika’ya gelip de politik konulara bulasmamak elde degil. Hele listenin basinda Nelson Mandela gibi onemli bir liderin neredeyse 30 sene yattigi Robben Adasi varsa… Cape Town’un 12 km acigindaki bu adaya her gun duzenli turlar yapiliyor. Adanin eski sakinleri (o zamanki suclular) simdi rehberlik yapip aci anilarini anlatiyorlar. Ada 1990’lara kadar hapisane islevini surduruyor ve 1994’de Nelson Mandela’nin ulkenin ayrimdan sonraki ilk cumhurbaskani olmasi ile ibret olsun diye muzeye donusturuluyor. Bu adada anlatilanlari dinleyip, ortami gordukten sonra insan oldugunuza utaniyorsunuz.

Afrika’nin en az Afrika olan sehrine bir gun yolunuz duserse mevsim olarak en keyifli donemin Mart ve Nisan aylari oldugunu unutmayin. Ayrica, ulkenin milli cerezi haline gelmis kurutulmus et “Biltong”u bir sise Pinotage esliginde deneyin. Bizim gibi cereze merakli bir irkin bunu sevmeyecegini zannetmiyorum.

Not: Ey gezgin, Afrika’ya gittin de hic safariden bahsetmedin diyenlere soyleyeyim. Turist avlamak icin yapilmis “game park” adi altindaki hayvanat bahcelerini saymazsak Cape Town’da oyle safarilik bir fauna ve de flora yok. Eger amaciniz safari ise yolunuz kuzeydoguda Mozambik sinirindaki Kruger Milli Parki’na dusmeli.