Perşembe, Aralık 27, 2018

Vehbi Koç Sözünde Durdu Mu?




Vehbi Koç’u ilk gördüğümde 13 yaşındaydım. Kendisi 87... Çocuk zihnimde, nedensizce, ondan korktuğumu hatırlıyorum. Tanımadığın büyük bir figür olunca uzaktan hissiyat sert, katı ve mesafeli... Sekiz on çocuğu etrafına toplayıp, bizlere sorular sorup sohbete başlayınca bendeki o anlamsız algı ve korku da kırıldı. Çocuklarla çocuk olmayı seven, muzip bir tarafı vardı. Çocukluk işte, insan hızlı ısınıyor, büyüğünce içimize işleyen hiyerarşi mantığı o yaşlarda daha farklı. Bizim, ‘Niye helikopteriniz yok?’ sorumuza, ‘çünkü benim Rahmi Koç’unki gibi zengin bir babam yok’ demiş, kıskıs gülmüştü. 
 
Çok tutumluydu. Israf konusunda çok titizdi. Bu konuda bizlere her fırsatta nasihat vermeyi ihmal etmezdi. Yine bir okul ziyaretinde koridorda kalabalık bir heyetle yürürken, teneffüsteki bir grup çocuk (ben de dahil) etrafını sarmıştık. O gün piyango bana çıktı. ‘Şimdi şu ilerdeki kaloriferi kontrol et, yanıyor mu bak bakalım’ diyerek bana bir görev vermişti. Gittim baktım, hakikaten petekler sıcak. Yanına gelip, ‘evet yanıyor’ dedim. Suratı buruştu, ‘Şimdi hemen git, okul müdürünüze söyle kaloriferleri kapatsın. Dışarıda hava 15 dereceyi geçtiğinde kalorifer yanmaz!’ dedi. O gün Vehbi Bey ile yaşadığım bu diyalog benim aklıma öyle bir kazınmış olacak ki, evime gelenler bugün bile ‘şu kaloriferi yak allahaşkına ağzımızdan dumanlar çıkıyor artık’ derler.

Vehbi Bey'i lise çağlarında pek çok defa dinledim. Onun konuşmaları ile büyüdüm desem yalan olmaz. Her konuşmasında bize verdiği net bir mesaj vardı: ‘Siz bizim geleceğimizsiniz...’. Bu cümle de beynimde, dinleye dinleye yer etti.

Üniversiteyi tamamlayıp, master eğitimini de bitirince, her genç gibi ben de iş arama turlarına başladım. O yıllar internet yeni dünyamıza girmiş, şimdiki gibi yaygın kullanılmıyordu. İş aramak dendiğinde, eski usul şirketlere faks ve mektupla özgeçmişler gönderiliyordu.

Günlerden bir gün telefonu alıp Koç Holding santralını aradım ve o dönemin Endüstri ve Halkla İlişkiler Başkanı, kulakları çınlasın, sayın Tuğrul Kutadgobilik’in asistanına ulaştım. Lisemizin mezunlar derneği çalışmalarında bir iki kez Tuğrul Bey biraraya gelmiştim, o kadar. Tuğrul Bey’in asistandan kendileriyle görüşebilmek için bir randevu rica ettim. ‘Siz kimsiniz, hangi hususta Tuğrul Bey ile görüşmek istiyorsunuz?’ diye sordu. ‘Tuğrul Bey ile dernekte çalışmıştım, kendisine merhaba demek istiyorum’ kelimeleri kör topal ağzımdan çıktı. Sağolsun, asistan hanımefendi bana bir hafta sonraya yarım saatlik bir görüşme aralığı verdi.

O sabah, davetlerden davetlere giydiğim, biraz da demode olmuş takım elbisem ile babamdan kaçırdığım bir kravatı taktım ve Nakkaştepe’nin yolunu tuttum. Lise yıllarında bir kaç okul gezisi için geldiğim Koç Holding binası bana yabancı değildi. O zamanlar şimdiki gibi, güvenlikten geçince sağ kanattaki ‘cafe’ daha yoktu. Elimde küçük bir dosya, Boğaz’ın o güzel manzarasını sancak tarafıma alarak, kalbim ata ata Tuğrul Bey’in ofisinin bulunduğu binaya girdim. Üst kata çıktım. Asistan hanım, fazlasıyla genç hatta çocuk sayılabilecek halime bakarak heyecanımı anlamış olacak ki, beni iyi hissettirecek bir iki güzel söz söyledi ve Tuğrul Bey’in odasına buyur etti. Tuğrul Bey her zaman olduğu gibi şık giyinmişti ve çok kibardı. Beni masasının yanıbaşındaki koltuklardan birine oturttu, hal hatır sordu. Belki de dernekteki günlerden beni pek hatırlayamadı, ama kırılmayayım diye hatırlamış gibi yaptı. Hoş beş kısmı bitince, vakti de düşünerek, bu genç çocucuğun niye burada olduğunu sorma ihtiyacı duydu. ‘Alim, senin için ne yapabilirim?’ dedi. Gençlik, galiba sonraki yaşlarda kaygı denen duygu yüzünden ölen ve kimi zaman budalaca gibi gözüken bir cesaret duygusunu içinde barındırıyor. İşte bu budalaca cesaretle, ağzımdan şu kelimeler döküldü: ‘Vehbi Bey’in bize vermiş olduğu bir söz vardı, onun için buradayım.’. Tuğrul Bey, arkasına yaslandı ve ‘Allah allah, söyle bakalım Vehbi Bey ne söz vermiş?’. O törpülenmemiş cesaret ile hemen cevap verdim. ‘Siz bizim geleceğimizsiniz demişti. Ben sizin geleceğinizim, ondan geldim’ dedim ve elimdeki CV’mi kendisine uzattım. Tuğrul Bey bir kahkaha attı. Bu fazlasıyla budalaca cesaretim hoşuna gitmiş olmalıydı. Elimden tuttu beni İnsan Kaynakları Direktörü Eser Gürocak hanımefendinin ofisine götürdü. Eser Hanım çok zarif, hoş bir insandı. Tatlı sesiyle ‘hoşgeldiniz’ dedi, ama hayırdır inşallah der gibi bize baktığını hatırlıyorum. Tuğrul Bey yine gülerek, ‘Eserciğim, Vehbi Bey bu yanımdaki Alim Bey’e yıllar önce bir söz vermiş, Alim Bey de Vehbi Bey'in sözünün tutulmasını istiyor’. Eser Hanım da güldü tabii! Sonra, mülakatlar sınavlar derken ben Koç’ta MT olarak başladım.

Vehbi Bey sözünde durdu mu? Rahmet ve saygıyla anıyorum, fazlasıyla durdu. Söylediği bir sözle verdiği cesaret, bana Koç’ta hep güzel hatıralarla anacağım bir deneyim yaşattı. İşte benim yirmili yaşların başındaki bir genç gözünden, çalışan deneyimi hikayemin ilk adımı.

Çalışan deneyimi deyince, bazen teknik terimlerin içinde boğulup gittiğimizi ve bu tür anıları, tecrübeleri paylaşmadığımızı düşünüyorum. Eminim hepimizin bu konuda paylaşacak bir çok anısı vardır. Sizlerden de dinlemek dileğiyle, sağlıcakla kalın.

Alim Erginoğlu - Oxford